27 Mart 2015 Cuma

Kendine Ait Bir Oda- Virginia Woolf

Kadınların, hayatta ve edebiyatta neden erkekler kadar yaratıcı olamadığını, neden daha az şiir, deneme, roman yazdığını; tarihsel süreciyle ve kronolojik olarak betimlediği- kimi zaman varsayıma dayanan- örnekleriyle açıklayan ve muhakkak her kadının okuması gereken bir kitap. Virginia Woolf'un 1928'de Cambridge Üniversitesi'nde yaptığı bir konuşma üzerinden şekillenmiştir, konuşmayı hazırlarkenki araştırmaları, edindiği bilgiler hem aktarılmış hem de öyküleştirilmiştir. Okurken; geçmişten günümüze, erkek egemen toplumun, kadınları- bilhassa da, erkeğin kurallarını tanımayan, yazan, yaratan kadınları- nasıl
baskıladığı, ne kadar sıkıntılı şartlarda yaşamaya mecbur bıraktığı, insanın içine dokunuyor, yüreklere sonuna kadar "haklı" bir öfkenin tohumları serpiliyor.

16. yüzyılın şiir yazan soylu kadınlarının- sadece soylular yazabiliyor çünkü- erkeğin dünyasından aldığı tepkilere, o güzelim şiirlerin kıymet görmeyişine duyulan öfke, sayfalar ilerledikçe 19. yüzyılda edebiyat eğitimi alamayan, buna rağmen ruhsal çözümlemelerde kendini ortaya koyan kadın yazarların biçareliğine duyulan öfkeye dönüşüyor.

Jane Austen'in, Charlotte Bronte'nin, Mary Carmichael'in ünlü eserlerinin ayrıntılı bir şekilde incelendiği, yarattıkları romanları hangi hayat koşulları içinde yarattıkları ve bu koşulların, eserlerinin üslubuna, konusuna, satır aralarına nasıl yansıdığı Virginia Woolf'un kaleminde hayat buluyor; üstelik, başarılı kimi erkek yazarlarla kıyaslamalı olarak...

Kitabın bana göre en hoş bölümü, "Shakespeare'in, en az onun kadar yetenekli bir kız kardeşi olsaydı ne olurdu?" sorusuyla başlayan bölümdür. Bu kısım, esas meselenin özeti gibi geldi bana.


"Biri kahkaha, biri ıstırap, insanın yüreğini ikiye bölen."

"Bir yıl içinde kadınlara dair kaç kitap yazıldığı hakkında bir fikriniz var mı? Bunlardan kaçının erkekler tarafından yazıldığı hakkında? Evrende en çok tartışılan hayvan olduğunuzun farkında mısınız?"

"Kadınlar uçlardadır, erkeklerden daha iyi ya da daha kötüdürler."

"Çünkü eğer kadın gerçeği söylemeye başlarsa aynadaki görüntü büzülür; erkek hayata uyum sağlayamaz olur."

"Erkeklerden nefret etmeme gerek yok, bana zarar veremezler. Hiçbir erkeğe yaltaklık etmeme de gerek yok; bana verecek bir şeyi yok onların."

"(Kadın) Şiir kitaplarını baştan sona istila etmiş, tarihte ise adı geçmiyor. Kurmacalarda, kralların ve fatihlerin hayatlarına hükmediyor; gerçek hayatta ailesinin parmağına zorla yüzük taktığı herhangi bir delikanlının kölesi. Dudaklarından, edebiyatın en ilham verici sözcükleri, en derin duygularından bazıları dökülüyor, gerçek hayatta okuması yazması neredeyse yok, zor heceliyor sözcükleri ve kocasının malı durumunda."

"Kadın olmanın en büyük avantajlarından biri, çok güzel bir siyah kadının yanından bile, onu bir İngiliz kadını yapmak için istek duymadan geçebilmektir."

"Ne var ki geçerli olan erkeklerin değerleridir. Kabaca söylersek; futbol ve spor 'önemlidir'; modaya düşkün olmak, giysiler satın almaksa 'önemsiz'. Ve kaçınılmaz olarak bu değerler hayattan alınıp kurmacaya taşınırlar. Savaşı konu edindiği için bu önemli bir kitap, diye karar verir eleştirmen. Bu kitapsa önemsiz, çünkü bir salondaki kadınların duygularını konu edinmiş."

"Bir erkek için çok derin, çözümü çok zor, çok simgesel olan duygu kadını sadece şaşırtır."

"Bununla birlikte, eğer mutlaka kabahat birine yüklenecekse, bütün bunların kusuru ne bir cinstedir ne de ötekinde. Bütün kışkırtıcılar ve yenilikçiler sorumludur. Cinsiyet bilincini yaratan herkes kabahatlidir."

"Yazı yazan birinin cinsiyetini unutmaması çok tehlikelidir. Katıksız ve basit bir erkek ya da kadın olmak tehlikelidir; kadınsı- erkek ya da erkeksi- kadın olmalıyız."

"Gerçek şu ki, çoğunlukla hoşlanırım kadınlardan. Kalenderliklerinden hoşlanırım. Eksiksiz oluşlarından. Anonim oluşlarından."


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder