27 Mart 2015 Cuma

Kendine Ait Bir Oda- Virginia Woolf

Kadınların, hayatta ve edebiyatta neden erkekler kadar yaratıcı olamadığını, neden daha az şiir, deneme, roman yazdığını; tarihsel süreciyle ve kronolojik olarak betimlediği- kimi zaman varsayıma dayanan- örnekleriyle açıklayan ve muhakkak her kadının okuması gereken bir kitap. Virginia Woolf'un 1928'de Cambridge Üniversitesi'nde yaptığı bir konuşma üzerinden şekillenmiştir, konuşmayı hazırlarkenki araştırmaları, edindiği bilgiler hem aktarılmış hem de öyküleştirilmiştir. Okurken; geçmişten günümüze, erkek egemen toplumun, kadınları- bilhassa da, erkeğin kurallarını tanımayan, yazan, yaratan kadınları- nasıl

Bir Büyücünün Çocukluğu- Hermann Hesse

Hermann Hesse, usta kalemiyle ve her biri özgün, mükemmele yakın, okuyucunun içinde "güzel bir dünya" yaratan öyküleriyle karşımızda bu eserde. Şöyle bir düşündüğümde o, bir mendile üç kelime bile yazmış olsa, o mendilin peşinden merakla, heyecanla koşacağım yazarlardan birisi... (Bu duyguyu bende "Narziss ve Goldmund" yaratmıştı; yeri gelmişken, onu da muhakkak okumalısınız.) "Bir Büyücünün Çocukluğu'nda yer alan öyküler niçin bir arada?" diye kendime sorduğumda- bunu hep yaparım, doğru mudur bilmem ama bir kitapta kavuşmuş farklı öyküler arasında bir bağ

22 Mart 2015 Pazar

Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku- İlhami Algör


İlhami Algör'den şeker tadında, aşk tadında bir kısa-roman... Yazarın, Müzeyyen'e karşı hissettiği derin duyguların ve artık fazlasıyla melankolik bulduğu hayatında, bu tutkuyu- Müzeyyen'e olan, bilinmeze olan- bir türlü mantıklı bir yere koyamayışının hikayesidir. Kısacıktır, sayfalar arasında nasıl

17 Mart 2015 Salı

İçimizdeki Şeytan- Sabahattin Ali

Sabahattin Ali'nin okuyucuya müthiş bir edebiyat ziyafeti sunduğu, her eserinde farklı bir lezzette fakat daima aynı müthişlikte, aynı üslup güzelliğiyle bizleri adeta büyülediği şüpheye mahal vermeyen bir gerçektir. Fikrimce, Türkçeyi en duru, en nazik kullananlardan biridir. Ayrıca kendi döneminin kelimeleriyle şimdiki neslin kalbinde- maalesef- nostaljik duygular uyandıran bir ustadır o. Bu sebeple, onun kitabıyla ilgili fikir beyan ederken, her zamankinden daha dikkatli olmaya çalışacağım.

Roman; Ömer, Macide, Bedri ekseninde dönerken ve bu üç karakterin birbiriyle trajik, bir taraftan da "büyülü" denilebilecek karşılaşmalarını anlatırken, vermek istediği mesaj, çok daha derinlerdedir, ayrıca mesajın mazisi

5 Mart 2015 Perşembe

Kendileri İle Savaşanlar (Kleist, Nietzsche, Hölderlin)- Stefan Zweig


Stefan Zweig'in bir edebiyatçı titizliğiyle kaleme aldığı bu biyogrik eser, hem edebiyatseverleri hem de biyogrofi tutkunlarını aynı ölçüde etkileyecek cinsten. Salt gerçekliğe kattığı tutarlı, belki biraz esprili yorumlarıyla Zweig, romancılığının ve öykücülüğünün altında kalmıyor kesinlikle; hatta tespitleriyle, şahsına has çıkarımlarıyla bir kademe üstte bile olabilir belki bu biyografi. Zweig; Kleist, Nietzsche ve Hölderlin arasında temelde bir benzerlik kuruyor ve bütünüyle farklı hayatlar yaşayan, farklı fikirlere, karakterlere ve ruh hallerine sahip bu üç kişiyi "kendileriyle- içlerinden gelen tarifi zor bir güçle- savaşma" noktasında birleştiriyor. Onların yalnızlığını, coşkusunu, kimseler tarafından anlaşılamayan tutkularını, eserlerine yansıdığından da ötesine değinerek tarif etmeye çalışıyor. Üstelik bunu çağdaşlarıyla- bilhassa da Goethe'yle

Ailenin Ölümü- David Cooper

"Modern psikiyatrinin en radikal eleştirisi" olarak görebiliriz bu kitabı. Cooper'ın; burjuva toplumu- bilhassa da orta sınıf aile yapısı- üzerinden temellendirdiği tezi, toplumun "aile" kavramı ile bütünüyle sahte ve bireye son tahlilde zarar veren bir döngüye girdiğinden bahseder. Bu döngünün, genel anlamda hayatın gidişatında etkin olan tüm kurumları- hukuk gibi- içine çektiğini; birey özgürlüğünü, sahiciliği, en çok da gerçek sevgiyi yok ettiğini anlatır. Oysa Cooper'a göre yapılması gereken; her bireyin kendi ailesini "öldürmesi" ve