14 Şubat 2015 Cumartesi

Dava- Franz Kafka

Kafka'nın baş karakteri Joseph K., kendi halinde bir memurdur ve bir sabah iki adam tarafından kaldığı pansiyonda tutuklanır. Bu tutuklanma anı ve devamında gelişen- gelişemeyen- dava süreci, tüm absürdlüğü, adaletsizliğiyle K.'yı ve elbette okuyucuyu bir bilinmezin içine sürükler. K. ne kadar çabalarsa çabalasın, suçunun ne olduğunu öğrenemez. Ortada bir suç olmadığı, tutuklanmak için bir "suç"a gerek olmadığı kendisine mahkeme kişilerince söylendiğinde, Kafka'nın asıl meselesi de gün yüzüne çıkar.

İnsanın- gündelik yaşantısını sürdüren sıradan bir insanın- daima bir şeylerin tutsağı olduğu, bastırılmış duygu ve arzularıyla sırf temel ihtiyaçlarını giderebilmek için yaşadığı; bir roman kurgusu içerisinde ancak böyle
mükemmel anlatılabilirdi! Sembollerle dolu, her ayrıntının bambaşka anlamlar taşıdığı bir anlatı... Gerek mahkeme binasının gerekse K.'nın davası için görüştüğü tüm insanların- avukat, ressam- evlerinin nefes alınamayacak kadar havasız oluşu, hiç şüphesiz derinliği olan bir detay. Üstelik K. avukatını ne zaman ziyarete gitse onu "hasta" ve yatakta bitkin bir halde buluyor. Bu da yaşamdaki tutsaklığımızdan kurtulmak için başvuracağımız çıkışların yetersiz oluşuna bir gönderme olmalı. Bunun gibi birçok sembol, kurgunun içine gizlenmiş; okurken bunları keşfetmek ve kendimce anlamlar yüklemek gerçekten çok keyifliydi.

Romanın temel duygusu nedir diye düşündüğümde, aklıma "korku" geliyor. K. davasından korkuyor, bilmediklerinden korkuyor, geleceğinden korkuyor, memuriyetinin zarar görmesinden korkuyor, tutuklu olmaktan korkuyor, insanlardan korkuyor. Her ne kadar temel mesele "hayata tutsak"lığımız olsa da "korku" da bunun hemen peşinden ilerliyor. Zaten bu ikisi, o kadar da farklı şeyler değil bir bakıma.


"Yenilgiye uğramasının tek nedeni, savaşı kendisinin istemiş olmasıydı."

"Böyle bir davası olan onu baştan yitirmiştir."

"Böyle şeyler insanın başına ansızın gelmez, hazırlık dönemi uzun sürer."

"Fakat avukatlara yönelik bu davranışın da kendine özgü gerekçesi vardı. İstenen, savunma makamının olabildiğince dışlanmasıydı."

"Çünkü dava genelde yalnızca halktan değil, ama davalıdan da gizliydi."

"Mahkemeyle ilişkisi olan ne kadar çok insan var!"

"Adalet dingin olmalı, aksi takdirde terazi sallanır ve adil bir karar verilemez."

" "Bu kızlar da mahkemeye ait." "Nasıl yani?" diye sordu K., başını yana çekti ve Ressam'a baktı. Ressam ise yine koltuğuna oturdu ve yarı şaka edercesine, yarı açıklama yaparcasına konuştu: "Zaten her şey mahkemeye aittir." "

"Aslında bütün mahkemenin yerini tek bir cellat da tutabilirdi."

"Kendini ancak yabancı ülkede alt düzeyde kişilerle konuşan, kendisine ait ne varsa kendinde tutan, başkalarının yararlarından umursamazlıkla söz eden, böylece onları kendi gözünde yükselten, ama istediği anda da bırakıp düşmelerini izleyebilecek bir insanın hissedebileceği kadar özgür hissetmekteydi."

"Bu konuda deneyimli olanlar, en büyük kalabalığın içinden sanıkları tek tek tanıyabilirler. 'Nasıl?' diye soracaksınız şimdi. Yanıtım sizi doyurmayacak. Çünkü sanıklar, en güzel olanlarıdır. Onları güzelleştiren, suç olamaz, çünkü- en azından ben, bir avukat olarak böyle konuşmak zorundayım- hepsi suçlu değildir, onları daha şimdiden güzelleştiren, gelecekteki ceza da olamaz, çünkü hepsi cezalandırılmaz, o halde bunun tek nedeni, onlara karşı açılan ve şu ya da bu biçimde üstlerine de yapışıp kalan dava olabilir."






1 yorum:

  1. Merhabalar,

    Modern dünya edebiyatının ikonik ve özgün yazarlarından biri olan Franz Kafka’nın aklımda kalan 12 çarpıcı aforizmasını okumanız için sizinle de paylaşmak isterim: http://www.ebrubektasoglu.com/yazi/altini-cizdigim-12-carpici-aforizma/

    -Kendinizi insanlığa bakarak sınayın. Bu, şüphe edeni şüpheye, inananı inanca götürür.
    -İnsanların tüm hataları sabırsızlık, yaptıkları işi sonuçlandırmaya yönelik yöntemleri erkenden terk etme ve sözde sorun gibi görünen bir olguyu belirgin bir sorun haline dönüştürmelerinden kaynaklanır.

    Umuyorum ilgiyle okursunuz,
    sağlıkla kalın.

    YanıtlaSil