21 Aralık 2014 Pazar

Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği- Milan Kundera

Milan Kundera bu romanı, zihnindeki varoluş sancılarını detaylandırmak ve "hafiflik" kavramı üzerinden onu bir biçime sokmak niyetiyle yazmış olmalı. Bunu yaparken, dört farklı karakterin bir şekilde kesişen hayatlarından faydalanması ise, meselenin tek bir bireyin dünyasıyla anlatılamayacak kadar çok boyutlu ve karmaşık olmasından ileri geliyor. Çünkü varoluş kimisi için ağırlık, kimisi içinse bir hafiflikken, ender de olsa bazıları için bu ikisinin dengelenmesi demek. Hikayenin olay örgüsü içinde yer alan dört ana karakter, hem kişilikleri hem de düşünce üretme sistemleriyle, birbirlerinin tezatı ve yol arkadaşı... Şimdi biraz onlardan bahsetmek istiyorum.

Tomas, omuzlarındaki yükü hafifletmek uğruna karısından ve çocuğundan vazgeçmiş ve hayatını salt cinselliğin hazzı ile yaşamak isteyen bir doktor. Duygulardan, aşkın bağlayıcılığından mümkün olduğunca uzakta, kendine göre "basit" olarak gördüğü bir dünya kurma çabasında. Birçok kadınla seviştiği halde, bunlardan hiçbiriyle bir adım öteye gitmeyen; bunu yapmamak için çabalayan bir ruha sahip. Yalnızca Sabina ile arasında, ismi kesinlikle "aşk" olmayan bir bağ var. O bağın en belirgin sebebi, Sabina'nın da tıpkı Tomas gibi bağlanmak istemeyen, özgür bir karaktere sahip olması. Yani hiç çekinmeden söyleyebiliriz ki Sabina ile Tomas, aynı beklentilere, aynı arzulara böylesine saplanmış olmasalardı, ilişkileri süreklilik arz etmezdi. Tomas'ın Sabina'da en sevdiği şey, beklentisizliğidir. Fakat
birgün Tereza girer Tomas'ın hayatına ve kurduğu tüm dengeleri alt üst eder. Hayatındaki kadınları "Tereza ve diğerleri" olarak ayırmasına sebep olur çünkü bu sefer hissettiği duygunun ismi kesinlikle aşktır. Ve o, hem aşktan kaçtığı için, hem de ruhen bir kadına bağlı olmayı reddettiği için, Tereza'yı defalarca aldatır. Tereza ise, bunun farkında olduğu halde, Tomas'tan kopamayacak kadar ona aşıktır. Sezgileri Tereza'ya Tomas'la devam etmesi gerektiğini, ikisinin arasında gerçek bir yol arkadaşlığı olacağını söyler. Öyle de olur. Tomas, ne yaşarsa yaşasın, Tereza'dan vazgeçmeyi göze alamaz. Bu esnada, Sabina'nın hayatına giren Franz, hem okuyucuya hem de Sabina'ya, varolmanın "ağır" tarafını gösterir. Franz'ın yolu, bambaşka bir doğrultuda ve zorlukta ilerler. Okudukça insanın kızmakla üzülmek arasında kalacağı bir biçemde...

Kısaca bahsettiğim bu dört karakterin ne yaşadığı ve yaşamadığı kitapta saklı kalsın; ben yazarın bu romanı kaleme alışındaki esas ikileme döneyim. Başlangıçta, varoluşun "hafiflik" ve "ağırlık" tezatlığında ele alındığını söylemiştim. Kundera'nın bizzat üzerinde durduğu bir diğer ikilem ise "ruh" ve "beden"dir. Tereza'nın ruhu, Tomas'ın ise bedeni simgelediği gerekçeleriyle birlikte romanda açıklanmıştır. İkisini kopmamacasına bir araya getirenin bu karşıtlık olduğu açıktır. Bedensiz bir ruh veya ruhsuz bir beden olamayacağı gibi, Tomas'sız bir Tereza yahut tam tersi de mümkün değildir.

"Bir kadınla sevişmek ve bir kadınla uyumak iki ayrı tutkudur, sadece farklı değil aynı zamanda da zıt tutkular. Aşk çiftleşme arzusunda (sonsuz sayıda kadına kadar uzanabilecek bir tutku) duyurmaz kendini, uykuyu paylaşma arzusunda duyurur (tek bir kadınla sınırlı olan bir arzu)."

"Her şeyini kaybettiğini anladığında bir günah keçisi aramaya girişti."

"Tereza'nın annesi kızına, anne olmanın her şeyden vazgeçmek demek olduğunu hatırlatmaktan bir gün bile geri durmadı. Çocuğu yüzünden her şeyini kaybetmiş bir kadının deneyiminden destek aldığı için sözlerinde bir gerçek kokusu da vardı. Tereza onun söylediklerini dinler ve anne olmanın yaşamdaki en büyük değer, anneliğin ise büyük bir özveri olduğuna inanç getirirdi. Eğer anne, 'özveri'nin cisimleşmiş haliyse, o zaman kız çocuk da onarılması mümkün olmayan 'kabahat'ti demek ki."

"Yüzeyde, anlaşılabilir bir yalan; altında, aklın alamayacağı bir gerçek."

"İlk ihanet onarılmazdır. Başka ihanetlerden oluşan bir zinciri harekete geçirir ve bunlardan her biri bizi ilk ihanetimizden uzaklara, daha uzaklara götürür."

"Aşırı uçlar, ardında yaşamın sona erdiği sınırlar demektir ve sanatta da politikada da, aşırılığa duyulan tutku, ölüme duyulan örtük bir özlemdir aslında."

"Kişinin kendini evden sokağa atması gibi o da yaşamından atlayıp çıkmak istiyordu."

"Sonra öyle bir an geldi ki, büyük bir şaşkınlıkla çok da mutsuz olmadığını fark etti."

"Aslında, gerçekten ciddi olan sorular bir çocuğun bile dile getirebileceği sorulardır. Yalnızca en çocuksu sorular gerçekten ciddi olan sorulardır. Cevapları olmayan sorulardır bunlar."

"Düşüncenin yaklaşıklığı ile gerçeğin kesinliği arasında düşlenemez olanın yarattığı küçük bir boşluk vardı ve onun bir türlü peşini bırakmayan da bu boşluktu."

"Eğretilemeler tehlikelidir. Aşk bir eğretilemeyle başlar. Yani bu şu demektir, aşk bir kadının, dilindeki ilk sözcükle şiirsel belleğimize girmesiyle başlar."

"Çünkü ayrıntıları kuşkuyla karşılayan herkes sonunda yaşamdan kuşku duymaya vardıracaktır işi."

"Babasının kendi doğumundan öncesine rastlayan bir haksızlığın kurbanı olduğunu, bunun da kendisine yaptığı haksızlığı açıklayabileceğini düşündü hep."

"-Oğluna ne bundan? Onun ne ilgisi var olup bitenle? Gençliğinde zevksizlik ettiysen çocuğun ne kabahati var?
-Doğrusunu istersen, onunla karşılaşmaktan sahneye çıkacakmışçasına korkuyorum. Harekete geçmememin asıl nedeni bu. Beni bu kadar inatçı yapan, onunla görüştürmeyen nedir bilmiyorum. Bazen neden olduğunu bilmeden bir karar verirsin de bu karar tersini yapmaya üşendiğin için sürer gider. Her geçen yıl daha zorlaşır değiştirmek."





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder